Dijital dönüşüm, dijitalleşme hatta endüstri 4.0 birbiri ile sıklıkla karıştırılan ve karıştırılmakta da haklı nedenlerimizin olduğu kavramlar. Sonuçta tüm bu kavramlar süreçlerimizin dijital ortamlarda takip edildiği ve elbette birbiri ile konuşan alt sistemlerin kurgulanmasına dayanıyor. Zaten teknolojideki gelişmeler hepimizi her alanda teknolojiyi kullanmaya mecbur kıldı. Özel hayatımızda olduğu gibi iş hayatımızda da teknoloji ile iç içe yaşıyoruz. Peki, bu durumda dijital dönüşüm ek olarak daha bize ne fayda sağlayacak?
Sosyal medyada dijital dönüşüm hakkında araştırma yaptığımda iki büyük yanlış ile karşılaşıyorum:
- Dijitalleşme ile dijital dönüşümün karıştırılması: Dijitalleşme elbette dönüşümün ilk adımı ama tek bir projenin her ne kadar büyük ya da ana sistem olmasından bağımsız olarak “dijital dönüşüm projesi” olarak isimlendirilmesi büyük bir hata. Zira dijital dönüşüm, firmanın stratejisi, operasyonları ve insan kaynakları ile de direkt olarak bağlantılı olmak zorunda.
- Sportify, Netflix gibi firmaların örnek gösterilerek sanki dijital dönüşüm ile birlikte üretimden ziyade servis sağlayıcı olmaya giden bir yola çıkıyormuşsunuz hissinin yaratılması. Bu durumda da üretim sektörü için endüstri 4.0, diğerleri için ise dijital dönüşüm kavramları ortaya atılmış gibi bir kanı oluşmakta.
Ülkemizde son aylarda açıklanan “Destek Programları” ile dijital dönüşüm skorlama ve yol haritası talepleri arttı. Peki, firmalar durumlarını ölçümlerken ve hedeflerini belirlerken gerçekte doğru hedeflere ilerliyorlar mı yoksa ellerindeki sadece bir teknoloji alışveriş listesi mi?
Bu durumda, mevcut dönüşüm skorunuzun 100 üzerinden 100 olması için illa sizlerin de Uber ya da Amazon gibi bir dönüşüme girmeniz mi gerekecek?
Burada ben bu yolculuğu destekleyen 2 güdünün olmasını gerektiğini savunuyorum.
- Veri (Data Driven Digital Transformation)
- Talep (Demand Driven Digital Transformation)
Dijital Dönüşümün ilk adımı olarak Dijitalleşme
Sadece ülkemizde değil ama firmaların sıklıkla karıştırdığı bir kavram. Maalesef danışman firmaların da sıklıkla karıştırdığı bir kavram diye ekleme de yapmamız gerekli. Bu aşamada genel olarak firmalar ERP, e-ticaret hatta doküman yönetimi gibi belli projelerinin tamamladıklarında dönüşmüş olacaklarını hayal ediyorlar.
Yıllardır bu tür projelerin başlı başına bir “Bilgi İşlem” projesi olmadığı, firmanın bir bütün olarak bu projelerin gerçekleştirilmesinde aktif görev alması gerektiğinden bahsedip durduk ama işin özünde dijital dönüşüm çok daha geniş bir kavram olarak bu tekil projelerin de üstüne çıkmaktadır.
Dijital dönüşüm elbette adından da anlaşılacağı üzere dijitalleşme ile başlar. Tüm süreçlerinizin dijitalleşmesi sistemin kontrol atında tutulmasına, gözlemlenmesine ve hatta tahminlenmesine imkan verir. Tabii ki kurum kültürü ve organizasyon yapısının da bunu destekleyecek donanımda, yapıda ve esneklikte olmasının sağlanmasıdır.
Firma içerisinde tanımlanacak tüm süreçlerin dijital ortama taşınması ile dijitalleşme sürecini tamamlayarak önemli bir adım atılmış oluyor. Şimdi ise daha zorlu bir görevimiz var: verinin firma içerisinde paylaşılabilir olması. Ben bunu kanın vücuttaki dolaşımına benzetiyorum. Kanın vücudun içerisinde dolaşması misali verinizin de firma içerisinde dolaşabilmelidir.
Veri Odaklı Dijital Dönüşüm
Bu aslında doğru bir iş zekası uygulamasının da tanımı ile benzer. Verinizin bir bütün olarak ele alındığı, analiz edildiği, KPI ’ların tanımlandığı, analitik ile anomalilerin saptandığı, tahminlemelerin yapıldığı, karar alınmasının kolaylaştırıldığı hatta “what-if” analizleri ile karar daha uygulanmadan sonuçlarının değerlendirildiği bir ortam.
“Veri odaklı (data driven) dijital dönüşüm” ile kastımız tam olarak da yukarıda anlatılan tanımlama oluyor. Burada amaç verinin üretilmesi, şeffaflaştırılması, anlık analizler ile sistemin mükemmelleştirilmesi, analitik ile doğru kararların alınmasının sağlanması. Tabii bu hıza ve her işlemin monitör edildiği (gözlemlendiği) ortamlara uygun bir şirket kültürü ve organizasyonel yatkınlığın yaratılmış olması gerekiyor. Tam da bu aşamalarda dönüşüm projeniz sadece bir bilişim projesi olmaktan çıkmakta.
Biraz daha detaylandırmak gerekir ise, kurmuş olduğunuz veri ağı ile tüm süreçleriniz ölçülebilir durumda. Hatta yapılan değişimlerin etkisini de anlık olarak tespit edebiliyorsunuz, ek olarak yapay zeka uygulamaları ile bunları talebi, arzı hatta sorunları tahminleyebiliyorsunuz. Karar almanız gerektiğinde gene aynı şekilde bu kararınızın etkilerini de izleyebilir durumdasınız. Bunun sonucu olarak tüm süreçleriniz optimize edilmiş durumda. KPI ’larınız sadece belirli hedeflerin tutturulması değil neden tuttuğu ya da tutmadığının analizleri ile daha da gelişmiş bir seviyede.
Tamam, tüm bunlar güzel ama en önemli eksik bu hıza uyum sağlaması gereken insan kaynakları, organizasyon ve firma kültürü. Tüm bunların da uygun stratejiler ile desteklenmesi gerekli. Yoksa statik ve eski tip organizasyon şemaları ve görev tanımlamaları ile bu hıza ayak uydurulması zor görünüyor.
Talep Odaklı Dijital Dönüşüm
Dönüşüm projelerinde eğer veri kaynağı olarak sadece firma içerisindeki veriyi düşünür isek yani veri odaklı dönüşümünüzde odağınız sadece firma içerisindeki veri olur ise gene büyük bir hata yapmış olabilirsiniz.
1980’li yıllarda CRM uygulamalarının sıklıkla konuşulmaya başladığı zamanlarda “müşteri odaklılık” firmaların gündeminde idi. Burada önemli olan müşteri memnuniyetinin sağlanması ve bu yolla da sadakatin (loyalty) kurulması idi. Ama artık bunun sağlanması oldukça zor zira müşterilerin rakip firmalara erişimleri çok kolay. Globalleşen bir dünyada da rekabet etmemiz gereken firma sayısı kat ve kat artmış durumda. Burada yapılması gereken bu hızla değişen dünyamızda değişen talepleri gözlemleyerek bu değişime hızla reaksiyon verebilmektir. Yani tek bir müşteri memnuniyeti yerine talebi daha doğrusu trendi yönetmek.
Bir başka değişle dış dünyadaki değişimleri de “Veri” olarak kabul ederek veri odaklı dönüşümünüze büyük bir girdi daha eklememiz gerekiyor, trendler ve davranışlar. Bunun adına Talep Odaklı (Demand Driven) Dönüşüm diyebiliriz.
Bu aşamada yapay zeka ve makine öğrenmesi uygulamalarının da ayrıca altını çizmemiz gerekir. Bu algoritmaları sadece talebin tahminlemesinde kullanmak kısıtlı bir bakış açısı olacaktır. Tabii ki sezonsal satışların tahmin edilmesi ya da belirli bir promosyonun etkilerinin belirlenmesi gereklidir. Bu tahminlere dayanarak üretim, stok ya da lojistik konusunda kararlar verebilirsiniz. Burada değinmek istediğimiz müşterinizin “ne kadar ürün” isteyeceğinden ziyade “nasıl bir ürün” isteyeceğini tahmin edebilmeniz. Örneğin McDonald's 24 saat açık olan mağazalarında salata satması gerektiğini nasıl bildi? Apple mobil telefon ile PC’lerin birleştirilmesi gerekeceğini nasıl tahmin etti? Uber, Airbnb, Booking gibi firmalar nasıl insanları bir araya getirerek mevcut servisleri nasıl şekillendirebildiler?
Burada önemli olan bu firmaların önlerindeki zaman diliminde talebi tahminlemekten ziyade genel talebin (trendlerin) gideceği yönü tahminlemiş olmaları. Teknik bir detay vermek gerekir ise makine öğrenme algoritmalarının burada kullandıkları veri üretim ya da satış verisinden ziyade davranış ve trend verisi olacaktır.
Bu tür firmaların bu başarıyı yakalamalarındaki detayları gözden kaçırmamamız gerekir. Bu detaylar bize dijital dönüşümün tam olarak ne olduğunu ve dijitalleşme ile olan farkını gösterecektir:
- Öncelikle dijitalleşme ile tüm süreçlerini dijital ortamlara taşınmış ve yönetilebilinir olması gereklidir.
- Analiz ve analitik altyapıların kurulmuş olması gerekir. Üretilen veri bir bütün olarak düzenlenmiş ve yığın olmaktan değer olmaya dönüştürülmüş olmalıdır.
- Trend ve davranış analizleri yapabilmekte ve daha önemlisi bu analiz sonuçlarını kendi iç analizleri ile de destekleyebilmekteler.
- Bu yolla keşfettiği bir değişimi ki bu sektör değişimi dahi olabilir,
- Değişimin maliyetini öngörebilmeli
- Getirisini öngörebilmeli
- Bunu yönetecek ve gerçekleştirecek insan kaynakları bilgi, tecrübe ve organizasyonel esnekliğe sahip olması gerekmekte.